Makale Özeti:
|
Bir çok ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki sonuçların doğmasına sebep
olan, 18. ve 19. yüzyılda gerçekleşen sanayi devriminden sonra, günümüzde
sessiz ve sedasız bir devrim daha gerçekleşmektedir. Sanayi devriminin
neticelerini lehlerine değerlendirmesini iyi bilen batılı devletler, günümüzde
katma değeri azalan ve kuru bir istihdam aracı olmaktan öteye gidemeyecek
olan bu sanayi dallarını bir kenara itmeye başlamışlardır. Bunun yerine
katma değeri yüksek ve stratejik, örneğin, gen teknolojisi, ilaç teknolojisi ve
bilişim teknolojisi gibi, ilgi alanlarını ikame etmeye başlamışlardır. Bu
değişimin ayak seslerini bir çok sanayileşmiş Avrupa ülkesinin, özellikle
Almanya’nın tekstille ilgili faaliyetlerini büyük ölçüde gelişmekte olan
ülkelere terk etmesinde görmüş idik. Günümüzde, ülkemizde bir otomobil
fabrikasının kuruluyor veya kurulacak olması da katma değeri azalan bu
alanın da yakın bir gelecekte gözden çıkarılacağı anlamına gelmektedir.
Bilim ve teknoloji alanındaki bu çarpıcı gelişmelerin hukuki zemininin
oluşturulması gerekliği de açıktır. Bir çok batılı ülkede bu zeminin hazır hale
getirildiğini, kanun, yönetmelik ve diğer alt düzenlemelerin yapıldığını ve
hatta yargı kararlarının ortaya çıktığını söylemek mümkündür.
Ülkemiz açısından da son derece önemli olan bu alanların yasal bir
düzenlemeye kavuşturulması en büyük temennilerimizdendi. Bunu
yaparken, daha önce yaşanmış tecrübelerden, çıkarılan kanun ve diğer
düzenlemelerden mutlaka yararlanılmasını zorunluluk olarak görmekteydik.
Gen hukuku alanındaki düzenlemelerine yakından vâkıf olduğumuz
Almanya ve İsviçre düzenlemelerinden, itibariyle sonraki olan ve özenle ve
özellikle de Almanya’daki düzenlemeler dikkate alınarak hazırlandığını
düşündüğümüz İsviçre’nin yasal düzenlemelerinin örnek alınmasının yararlı
olacağını düşünmekteyiz.
26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazetede Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik
Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi,
İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelik’in yayınlanması bizlerde
büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştır. Danıştayın, “bu tür hususların
yönetmelikle düzenlenemeyeceğine ilişkin” kararının ardından,
Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Meclise sevkedilmiş ve 18 Mart 2010
tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Bu kanunun kabul
edilerek1 yayınlanması ise bizlerde tam bir travmaya neden olmuştur: Çünkü
öncelikli olarak, kanun tasarısının hiç ama hiçbir bilimsel platformda
tartışılmasına imkan verilmediği gibi tasarı adeta kamuoyundan gizlenmiştir.
İkinci olarak, genel kurulda, metin hakkında yeterli ve bilimsel eleştiriler
ortaya konulamamıştır. Verilen önergelerle de tasarıdan belirli fıkralar
çıkarılmış ve ülkemiz açısından asla yasalaşmaması gereken bir metin
yasalaşmıştır. Genel Kurulda, biyogüvenlik kanun tasarısının görüşülmesi
esnasında çiftçilerin kredi borçlarından, Çanakkale savaşı törenlerinin
yapılmasına kadar bir çok ilgisiz konu dile getirilmiştir.
Yine de kanunun yürürlüğü için öngörülen 6 aylık sürenin sonuna kadar
yanlıştan dönülmesinin mümkün olması ise tesellimiz olmaktadır.
Biyogüvenlik Kanunu, mevcut haliyle Gen Hukuku alanında yapılması
gereken düzenlemelerin sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Yine de
düzenlenmesi gereken alanlar mevcuttur. Bu tebliğimizde, gen hukukuna
ilişkin yasal düzenlemelerin yapılmasında ne gibi bir yol izlenmesi
gerektiğini ortaya koymaya çalışacağım.
1 16.03.2010 tarih ve 27533 sayılı RG.
Gen Hukukunun Düzenlenmesi Bakımından İsviçre Örneği … 203
Avrupa Birliğinin gen teknolojisi alanında bir çok yönergesi
bulunmaktadır2.
Almanya’da mevcut düzenlemelerin sadece ismini zikredip, İsviçre’deki
düzenlemeleri ana başlıkları ise sizlere aktarmak istiyorum.
|