Makale Özeti:
|
Ömer Seyfettin, yalnız hikâyeleriyle değil; dil, edebiyat ve sanat üzerine görüş ve düşüncelerini dile getiren yazılarıyla da sosyal, siyasal ve kültürel hayatımıza önemli katkılar sağlamış bir sanatçıdır.
Ömer Seyfettin’e göre, Şinasi’den sonraki edebiyat da bize doğal yazmasını öğretemez. Namık Kemal’in eserlerindeki tüm olumlu özelliklere karşın, sanat göstermek için yazdığı nesrin o günkü zevke son derece muhalif olduğunu belirtir. Aynı şekilde, Edebiyat-ı Cedide sanatçıları da, Batı edebiyatının çağdaş türlerini hiç bozmadan kabul etmelerine rağmen, Batı edebiyatının en önemli, en esaslı bir şartı olan “tabii lisanı” ihmal etmişlerdir.
Ömer Seyfettin, cümlelerin kuruluşu yönünden Âşık Garip, Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre, Âşık Kerem, Şahmeran vb. hikâyeleri örnek gösterir ve bu eserlerin okunmamasını büyük bir eksiklik olarak değerlendirir. Bu eski hikâye kitaplarında gerçek Türk nesrinin şeklini bulur ve doğal nesrimizin izlerinin bu iptidai masallarda olduğunu belirtir. Kim yazmak istiyorsa mutlaka bu eserleri okumalı ve böylece bir zamanlar konuşulan tabii lisanın da nasıl yazıldığını görmelidir.
Ömer Seyfettin halk edebiyatından, eski ya da yeni edebiyattan okunacak eserlerin de doğal yazmayı öğretmeye yetmeyeceğini düşünür. Ona göre, maneviyatımız millî, maddiyatımız milletlerarasıdır. Konularımız, duygularımız millî olabilir, fakat edebiyat türleri millî olamaz. İçinde yaşadığımız medeniyetin edebiyatlarındaki türler birdir. Hikâye, roman, tiyatro, vb. türlerin kuralları, Batı edebiyatının kurallarıdır. Nesrin ve nazmın tekniği Batı’dadır. En büyük şaheserler Batı’dadır. Sanatın sırrı Yunan-Latin klasiklerindedir. Sadelik, saflık, samimilik, açıklık bu büyük eserlerin esasıdır.
|