Makale Özeti:
|
Bu araştırma, kamuda çalışan kadınlar ve erkeklerin iş, aile ve bireysel yaşam uyumundan yola çıkarak iş yaşamının taleplerinin, aile yaşamının taleplerinin, bireysel yaşama yansımasını incelemek amacıyla yürütülmüştür. Endüstrileşme ile birlikte örgütün en değerli kaynağının insan olduğu anlaşılmıştır. Ekonomik, sosyal, kültürel alanda yaşanan köklü değişimler iş yaşamı açısından da, yeni oluşumları ve yeni yaklaşımları beraberinde getirmiştir. Bireyin yaşamında işin daha fazla önem kazanmasının yanı sıra aile yaşamı ve bireysel yaşam için ayrılması gereken zaman da daha önemli hale gelmiş; iş, aile ve bireysel yaşamın dengelenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Çalışan bireylerden iş ve aile yaşamına ilişkin görev ve sorumluluklarını gerçekleştirebilmeleri için insansal kaynaklarını çoğu zaman eş zamanlı olarak kullanmaları beklenmektedir. Her insan yaratılışının gereği olarak sınırlı kaynaklara sahiptir. Bu nedenle iş ve aile yaşamının çoğu zaman birbiri ile çelişen ve eş zamanlı olarak ortaya çıkan istek ve ihtiyaçlarını karşılamak durumunda kalan bireyde yorgunluk ve bıkkınlıkla ortaya çıkan tükenmişlik duygusu artabilmektedir. Bireyin iş ya da aile yaşamından birine daha yoğun olarak katılması durumunda, diğer yaşam alanında psikolojik ve fiziksel olarak bulunamaması; iş ve aile yaşamının dengelenmesine ilişkin tartışmaların odağını oluşturmaktadır. İş ve aile yaşamının taleplerini dengelemedeki yetersizliğin en önemli sonuçlarından biri birey zaman, enerji ve çaba gerektirençoklu rolleri yerine getirirken iş ve aile yaşamı arasında ortaya çıkan çatışmaların artmasıdır. Günümüzde iş yaşamının talepleri, hem işin gerektirdiği özellikler hem de mevcut bireysel kapasiteden/yeteneklerden etkilenmektedir. Yetki ve sorumluluklardaki belirsizlik, iş ortamındaki fikir ayrılıkları ile ortak değer ve normlara/kurallara uyum zorlukları, düşük statü, moral bozukluğu ve iş tatminsizliği gibi nedenler ile iş ve aile yaşamı arasındaki dengesizlik daha görünür olabilmektedir. Bundan hem örgüt/kurum hem de bireylerin olumsuz etkilenmesi söz konusu olabilmektedir. Böylece işe devamsızlık, azalan rol tatmini ile motivasyon ve performansın düşmesi, ekip çalışmasında verimsizlik ve zamanın etkin kullanılamaması, sağlık sigortası ödemeleri ile personel devir hızının ve personel tazminat taleplerinin artması gibi ağır sonuçlar ile işverenlerin bu sorunlara daha fazla harcama yapmaları kaçınılmaz olmaktadır. Araştırma örneklemini Ankara’da Kamu Sektöründe çalışan 300 kadın ve erkek oluşturmaktadır.Araştırma verilerinin toplanmasında anket tekniğinden yararlanılmıştır.Anket iki bölüm halinde oluşturulmuştur.Birinci bölümde; araştırmaya katılan bireylerin cinsiyet; yaş; öğrenim durumu; medeni durum; çocuk sahibi olma durumu; sahip oldukları çocuk sayısı; çocukların yaşları; aile yapısı; evde bakıma muhtaç birinin olma durumu; varsa bunların hangi özel gruplardan oluştukları (yaşlı, engelli, kronik hasta vb.), ev işleri, çocuk bakımı vb. işlerde kimlerden destek aldıkları gibi bireyleri tanıtıcı bilgileri elde etmeyi amaçlayan sorulardan oluşmaktadır. İkinci bölüm çalışan bireylerin iş ve aile yaşamının birey üzerine etkisinin incelenmesi amacıyla verilerin elde edilmesi amacıyla oluşturulmuştur. Bu bölümde iş ve aile yaşamının birey üzerindeki etkisini açıklamayı sağlayan 16 maddeden oluşan iş-aile-bireysel yaşam çatışma ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre iş ve aile yaşamının birey üzerine etkisi açısından, bireylerin işleriyle ilgili konular nedeni ile hissettikleri baskının, kendilerinin ihtiyaç ve isteklerini karşılamalarına genellikle engel olmadığı; hem iş yaşamı hem de aile yaşamının taleplerini karşılama açısından, evli olan bireylerin bekar olanlara göre daha çok baskı yaşadıkları; iş yaşamının taleplerinin çocuk sayısına, aile yaşamının talepleri ise yaş gruplarına ve çocuk sayısına göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdiği; evli olanların ve çocuk sayısı fazla olanların iş yaşamının taleplerine ve aile yaşamının taleplerine ilişkin olarak daha çok baskı yaşadıkları belirlenmiştir.
|