Makale Özeti:
|
Dil zihin ilişkisi, dil bilimin en temel ilgi alanıdır. Dil düşüncelerin iletilmesinde bir araçtır. Dil felsefesinde anlam kullanımdan önce gelir. Dil yetisine göre doğuştan getirilen soyut kurallar vardır. Birey bunlara göre dili öğrenir. İnsandaki dil yetisi doğuştan gelmektedir. Bu yeti aynı zamanda diğer bilişsel yetilerden bağımsızdır. Doğuştan kazanılan bu yetide dilin kendisine ait kuralları, yapısı, diğer özellikleri belirli bir sisteme bağlı olarak bireye aktarılır. Birey daha önce aktarılan sisteme çevresinden edinmeye başladığı seslendirme ve anlamlandırma ile yeni kavram alanları oluşturur. Bütün bu bilgiler zihin aracılığıyla kavramlaşarak dile aktarılır. Her kelimenin anlamsal temelini oluşturan bir “derin yapı”sı, ses ve şekil durumunu oluşturan somut bir “yüzey yapı”sı vardır. Derin yapı somut yapıya dönüşürken bu durum belirli kurallar dâhilinde ortaya çıkmaktadır. Nesnelerin, durumların, hareketlerin ve tasavvurların dildeki ifadesine kavram alanı denir. Kavram alanı, her türlü varlık, nesne ve durumun dil dünyasındaki gösterge karşılığıdır. Belli başlı en temel kavramların ve bunların kullanım alanlarının incelenmesi ile dilin en eski dönemlerinden günümüze kadarki durumunu ortaya koymaktadır. Kavramların algılaması ve bunların adlandırılması sırasındaki zihinsel süreç bireysel değil, toplumsaldır. Burada da dilin derin yapısı önem kazanmaktadır. Bark, dam, ev, yurt kelimelerinin evrensel özellikleri yanında yerel özellikleri de vardır. Burada zihinsel süreç etkisini göstermektedir. Bu kelimelerin en temel özellikleri barınma, ait olma, kendinin olma gibi durumlardır. Bu kelimelerin mecaz ve yan anlamları zamanla genişlemiş ve farklı kavram alanları ortaya çıkarmıştır.
|