Makale Özeti:
|
Modernleşme süreçleri ile birlikte hızla değişime uğrayan alanlardan biri de toplumsal cinsiyet anlayışları olmuştur. Toplumsal cinsiyet ve din meselesi son dönemlerde özellikle Türkiye’de yoğun tartışmalara konu olan bir mesele haline gelmiştir. İlahiyat fakülteleri de, toplumsal cinsiyet ve din konusundaki tartışma ve gerilimlerde bir şekilde taraf olarak yer almaktadırlar. Bu çalışma, söz konusu tartışmalar ekseninde, İlahiyat Fakültesi kadın öğrencilerinin toplumsal cinsiyet ve din anlayışlarını ve bu anlayışları besleyen düşünsel ve maddi faktörlerin irdelenmesini konu almaktadır. Araştırmanın kapsamı, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kadın öğrencileri ile sınırlıdır. Araştırmanın verileri nitel araştırma yöntemi ile elde edilmiştir.
İlahiyat Fakültesi kadın öğrencilerinin din ve toplumsal cinsiyet anlayışını temel problem olarak alan bu makalede; Kadının ontolojik değeri, erkeklerin kadınlar üzerindeki otoritesi, kadının ücretli çalışması ve kamuda yöneticiliği, toplumsal değişme ile birlikte toplumsal cinsiyete dair şer’i hükümlerin değişimi, kadının dövülmesi ve bu bağlamda oluşan temalar incelenmiştir.
Müslüman toplumlarda kadının dini ve sosyal statüsü Kur’an veya Hz. Peygamberin pratiklerinden ziyade, hadis rivayetlerinin oluşturduğu söylem ve iktisadi ve siyasi koşulların etkisi ile şekillenmiştir. Bu söylemin gelişmesinde Yahudi ve Hıristiyan geleneğinden tevarüs edilen ‘ayartıcı’ Havva imgesinin ve Mezopotamya ataerkil kültürünün de etkisi olmuştur. Geleneksel toplum yapısı içinde kadının sosyal konumu, önemli bir kısmı İslam öncesi dönemlere dayanan dinselleştirilmiş gelenekler ve tarihsel süreçte gittikçe yükselen fıkhî ve zühtî hareketlerin de katkısıyla meşrulaştırılmış ve yüzyıllarca değişime direnç göstermiştir.
İlahiyat fakültesi kadın öğrencilerinin tamamına yakını, Allah’ın her iki cinse verdiği değer bağlamında ontolojik olarak kadın ile erkek arasında herhangi bir farklılığın olmadığını düşünmektedir. Onlara göre kadınların fiziksel ve duygusal naifliği, kadınların ontolojik değersizliğine veya onların aklen ve dinen eksik oldukları şeklinde yorumlanamaz.
Kadın öğrencilerin yaklaşık yarısı, ailede son kararın her zaman erkekte olmaması gerektiğini düşünmektedir. Onlara göre Hz. Peygamberin bu konudaki uygulamaları çok önemli bir örnektir. O, bazı durumlarda hanımlarına danışmış ve onların önerilerine uymuştur. Dolayısıyla, aile içinde kadının düşünce ve taleplerini önemsizleştiren rivayetler dini değil kültürel etkiler taşımaktadırlar.
Kadın öğrencilerin tamamı, kadının ev dışında ücretli olarak çalışabileceğini düşünmektedir. Ayrıca kadın öğrencilerin büyük çoğunluğuna göre kadın kamuda yönetici olabilir. Bu düşüncede olan öğrenciler kadının kamuda yönetici olamayacağını ifade eden rivayetlerin makul gerekçelerle göz ardı edilebileceğini düşünmektedirler. Kadın öğrencilerin yaklaşık üçte biri, toplumsal şartların değişmesi ile İslam hukukunda yer alan, kadın ve aile hakkındaki şer’î hükümlerin yeni içtihatlar ile değişebileceğini, üçte biri ise bunların bir kısmının değişebileceğini düşünmektedir. Bu konuda öğrencilerin yaklaşık üçte birinin paylaştığı bir diğer görüş ise; toplumsal cinsiyet konusundaki şeriat hükümlerinin, zamanla değişmeyeceği şeklindedir. Araştırma örnekleminde yer alan kadın öğrencilerin üçte ikisine yakın bir kesimi, kadınların hiçbir koşulda dövülmesini tasvip etmemektedir. Kadın öğrencilerin üçte birlik bir kesimi kadının, kocasına itaatsizlik etmesi halinde dövülebileceğini düşünmektedir. Kadın öğrencilerden bazıları ise kadının dövülmesi ile ilgili ayetin nasıl yorumlanması gerektiği konusunda zihin karışıklığı yaşamaktadırlar.
Dinî toplumsal değişmenin bir aktörü olamayan İlahiyat Fakültelerinin, hızla modernleşen toplumun değişim rüzgârından uzak kalması düşünülemez. Bir taraftan değişim zamanının hızlı akışı, diğer taraftan İlahiyat Fakültelerinin bir değişim geleneği veya stratejisinin olmayışı, İlahiyat Fakültelerinin, birçok bağlamda toplumsal değişmenin nesnesi haline gelmelerini netice vermiştir. Bu durum kendi değişim geleneğini oluşturamayan İlahiyat Fakültelerinin din anlayışını, geleneksel ve modern anlayışlar arasında melez, parçalı, politik konjonktürün etkisine oldukça açık ve haliyle kararsız bir hale getirmiştir. Bu bağlamda İlahiyat Fakültelerinde toplumsal cinsiyet anlayışı, tamamında aynı düzeyde olmamakla birlikte genelde, geleneksel anlayışların modernite lehine yumuşatılmış bir formu şeklinde olduğu söylenebilir.
Dicle üniversitesi İlahiyat Fakültesinin öğrencileri çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde büyümüş ve genel olarak alt-orta toplumsal kesime mensup kimselerden oluşmaktadır. Kadının toplumsal statüsünün oldukça düşük olduğu, kız çocuklarının erkeklere oranla değersiz kabul edildiği bir toplumsal yapıdan gelen kadın öğrencilerin çoğunda, İlahiyat Fakültesi öğrenimi sürecinde, kadının toplumsal konumu konusunda bir farkındalık oluşmaktadır. İlahiyat fakültesi öğrenimi ile kadın öğrenciler, kadının ötekileştirilmiş konumundan dinin değil, dinselleştirilmiş geleneklerin sorumlu olduğunun farkına varmaktadırlar.
İlahiyat Fakültesi kadın öğrencilerinin toplumsal cinsiyet anlayışlarını belirleyen iki temel faktörden söz edilebilir. Bunlar kabaca; dinin temel kaynakları ve bunların mezhepler tarafından yorumlanma biçimleri ile öğrencilerin sosyo-kültürel habitatları ve onların bireysel yaşanmışlıkları olarak kategorize edilebilir. Toplumsal cinsiyet konusunda, ayet, hadis ve bunların mezhepler tarafından yapılan yorumları ile modernitenin, kadın öğrenciler tarafından içselleştirilmiş değer ve normları arasında bir gerilim söz konusudur. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde de henüz bu gerilimi aşmaya imkân verecek bir öğrenim sistemi ve düşünsel birikimden söz etmek mümkün değildir. Bu durum kadın öğrencilerde zihinsel ve duygusal bir çatallanmaya neden olmakta ve öğrencilerin birçok konuda dini hükümler ile toplumsal gerçeklik arasında bir sıkışmışlık girdabına kapılmalarına yol açmaktadır. Bunun önemli bir sonucu da, toplumsal cinsiyet bağlamında, dini inanç ve pratiklere alternatif olarak ortaya çıkmış ve artık yerleşik birer değer haline gelmiş ve Modern hayatta yaygın pratikleri bulunan birçok konuda kadın öğrencilerin, kendilerine rehberlik edecek güncellenmiş dini normlardan yoksun kalmaları, onları modern seküler eğilimlere sevk etmekte bu da beraberinde bir içeriden sekülerleşmeyi getirmektedir. Kadın öğrencilerin toplumsal cinsiyet ve din konusunda çoğunlukla, söylemde geleneksel ama eylemde modern olmaları bahsedilen durumu test edilebilir kılmaktadır.
|