Makale Özeti:
|
İnsanın potansiyelini artıran ve kullanmasını sağlayan eğitimin, akranlarından ciddi olarak farklılaşan ve özel eğitime gereksinim duyan kimselere nasıl verilebileceği tartışıla gelen bir konudur. Son yıllarda literatürde öne çıkan iki görüş bulunmaktadır: Birincisi özel gereksinimli bireylerin kendilerine benzeyen öğrenciler ile özel mekânlarda eğitim almalarını savunan ‘ayrıştırıcı’ görüştür. Bu görüş özel gereksinimli öğrencilerin ayrı yatılı/ gündüzlü özel eğitim okulları ve normal okulların bünyelerinde yer alan özel eğitim sınıflarında eğitim almalarını savunmaktadır İkincisi ise bu öğrencilerin akranları ile beraber kaynaştırma eğitimi almalarının gerektiğini savunan ‘birleştirici (kaynaştırma) görüştür. Ülkemizde son yıllarda özel öğretime ihtiyaç duyan öğrencilerin daha çok birinci gruba alternatif olarak ortaya çıkan kaynaştırma yolu ile eğitim almaları sağlanmaya çalışılmaktadır. “Daha az kısıtlanmış ortam” iddiasıyla yapılan bu eğitim için sürekli yeni düzenlemeler ile öğrencilerin koşulları düzeltilemeye çalışılmaktadır.
Bu çalışma, kaynaştırma eğitimine dayanak olabilecek teorileri ve İslam’ın kaynaştırma eğitimine yaklaşımını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada bu amaç doğrultusunda aşağıda yer alan sorulara cevap bulmaya çalışılacaktır.
1. Kaynaştırma eğitimine dayanak olabilecek eğitsel teoriler ve iddiaları nedir?
2. Kur’an ve Sünnette kaynaştırma eğitimine dair hangi ilkeler vardır?
Bu çalışma kaynaştırma eğitiminin kuramsal temellerine zemin oluşturabilecek genel görüşlerin tartışmaya açması ve İslam’ın kaynaştırma eğitimine yaklaşımını incelemesi açısından önemlidir. İmkânlar ölçüsünde ulaşılabilen İngilizce ve Türkçe kaynaklar incelenerek hazırlanan çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden alan yazına dayalı kuramsal inceleme yöntemi ile desenlenmiştir. Alanyazında kuramsal incelemelerin yetersizlikleri arasında sayılan ‘ulaşılabilirlik durumu’ bu çalışmanın önemli bir sınırlılığı olsa da ileride yapılacak çalışmalara kuramsal bir zemin oluşturması ve alanyazındaki önemli bir boşluğu doldurması, çalışmanın önemini belirlemektedir.
Çalışmada ele alınan Tümleşik eğitim teorisi, Bilişsel demokratik teori ve Dysontogenesis teorileri kaynaştırma eğitimin teorik temellerinin atılmasında işe konuşulabilecek teorilerdir. Tümleşik eğitim teorisi Whitedhead’s eğitim felsefesine dayanmaktadır. Bu felsefe; bireyi bir bütün olarak görür. Amaç, sadece zekâlarını kullanma suretiyle kişi ya da kişileri onlara para kazandırmak veya bir meslek sahibi yapmak değildir. Bunun yerine, potansiyelini en iyi şekilde kullanmasına yardımcı olarak hem bireyin hem de toplumun bir bütün olarak mutlu olmasını sağlamaktır. Bu modelde; duyguyu, zihni, vücudu ve maneviyatı bir bütün olarak geliştirmek esas alınmaktadır. İnsan yaşamının farklılığı, kutsallığı ile bu farklılık ve kutsallığı öğrenmeye olan ihtiyaç; bütünleşik eğitim teorisinin temel dayanaklarıdır. Yaratılışı ve farklılığı takdir edilen bu modelde, bütün insanlar eşit olarak görülür. Bu modelde, takdir edilme, “güzel”e olduğu gibi “doğal olan”adır da. Bu sebeple farklılığından dolayı hiçbir kimse böyle bir ortamda kendini kötü hissetmez. Kendilerine verilen değerden ötürü her bireyin öğrenme aşkı ve idealleri canlı kalır. Birey aklını kullanarak yaşamın anlamı ile okul arasında irtibat kurar.
Bilişsel demokratik teorisi, eğitimde farklı grupları dikkate alarak, hiçbir bireyin “yabancılaşma, baskı ve önemsiz olma” gibi duyguları hissetmemesi için eğitsel düzenleme yapılması gerektiği savunan teoridir. Demokrasi ve vatandaşlık olgusuna vurgu yapan bu teori, epistemolojik ilkeler ışığında sosyal kaynaştırmayı hedeflemektedir. Teori, sosyal değişim ile eğitim alanındaki değişimin birbirlerini desteklemesinden hareket etmektedir. Teoriye göre demokratik vatandaşlığın oluşması, okul ortamının öğrencinin demokratik değerleri içselleştirebileceği mekânlar olması ile mümkündür. Bu da farklı seviyede bulunan her kesimi eşit bir biçimde dikkate alma ile sağlanır. Bu teoriye göre okulda sınıf ortamı, disiplin, program, hak, kararlara katılım, eğitim öğretim etkinlikleri gibi unsurlar demokratik değerlere göre düzenlenmelidir. Böyle bir ortamda faklı olan özel eğitim öğrencileri kendilerine yer bulurlar.
Vigotsky’nin dysontogenesis tezi, yine kendisinin ortaya attığı sosyal öğrenme teorine dayanmaktadır. Onun bu teorisi özel eğitimde kaynaştırma ile ilgili metodolojik bir çerçeve çizmiştir. Teori, bilginin sosyal olarak iletişimle elde edildiğini dile getirir. Teoriye göre bilgi insanın zihninde gerçekleşen bir şey olmaktan ziyade, diğer insanlar ile beraber elde edilen bir öğedir. Bu teoriye göre eğitimde sadece sosyal bilginin oluştuğu beyne (head) ağırlık verme yerine, nefse, zihne, duyguya da yer verilmelidir. Teoriye göre engellilik durumu biyolojik bir hastalıktan ziyade, sosyal sapmadır. Bu sapma daha çok sosyal ilişkiler ve çevre tarafından şekillenir. Bundan dolayı toplumda yer edinmiş “normal olmayan çocuk” yaklaşımından da vazgeçilmelidir. Teori “zihinsel gerilik” kavramına karşı çıkmaktadır. Zira zihinsel engellilik, zihinsel gelişimin farklılığı ile izah edilmelidir. Bu teoriye göre, zihinsel gerilik, sosyal bir problem olduğundan; akranları ile ortak mekânda deneyimlenebilen örnekler üzerinden, uygun metotlarla eğitim verilmeye çalışılmalıdır. Öğrenciyi farklılığında dolayı normal akranlarından uzaklaştırmak, ona olumsuz sosyal koşullar oluşturmak olduğundan benliğinin zedelenmesine sebep olur.
İncelediğimiz kadarıyla Kur’an- ı Kerimde çalışmanın konusu olan engellilere yönelik kaynaştırma eğitimine ilişin direkt bir ayet ya da ibare yer almamaktadır. Bununla birlikte toplumun hak üzerine bütünleşmesi, kaynaşması ve yardımlaşması ile ilgili ayetler vardır. Bu ayetlerden eğitimde kaynaştırmaya yönelik ilkeler çıkarılabilir.
Hz. Peygamber engellilere değer vermiş ve toplumun onlara nasıl davranması gerektiği ile ilgili ilkeler ortaya koymuştur. Onları sık sık ziyaret etmiş, uygun işte istihdam etmelerini sağlamış, onları dikkate alarak ekonomik düzenin koşullarını belirlemiş, onore ederek iltifatlarda bulunmuştur. Başka bir ifade ile imkânlar dâhilinde engellilerin toplumdan kopmaması için gerekli önlemleri almaya çalışmıştır. Örneğin Zahir bin Itban’ın ticarete devamını sağlayarak, Abdullah İbni Ümmü Mektum’dan cemaat namazlarına gelmesini isteyerek engellilerin toplumla bütünleştirme yollarını aramıştır. Bu uygulamalar günümüz kaynaştırma eğitimine yönelik olumlu bakış olarak görülebilir. Dört büyük halife döneminde kaynaştırma eğitimine yönelik uygulamalar devam etmiştir.
|