Makale Özeti:
|
Kadına yönelik şiddet yaygın bir toplumsal sorundur. Tarih boyunca sosyal yapımızın en
dinamik ve en temel kurumu olan ve toplumumuzun çekirdeğini oluşturan aile kurumu üzerinde
ülkemizde yıllardır tartışılan “aile içi şiddet”, “kadına yönelik şiddet”, “kadın cinayetleri”, “kötü
muamele”, “kadın intiharları”, “töre ve namus cinayetleri” ve “taciz ve tecavüz” gibi söylemler
gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Şiddetin en yaygın görülen biçimi erkeğin kadına ve
çocuğa karşı uyguladığı aile içi şiddettir. Bu hazin duruma gerek görsel, gerekse yazılı basın yolu ile
sık sık tanık olmaktayız. Ülkemizde kadına yönelik şiddet üzerine yapılan araştırmalara baktığımızda,
kadına yönelik şiddetin yaygınlığını, kadının şiddet karşısındaki çaresiz kalışını ve şiddete uğrayan
kadının nasıl yardım alması gerektiği konularında bilgisizliğini görmekteyiz. Diğer taraftan, aile
içinde kadına yönelik şiddet sadece koca tarafından gerçekleştirilmemektedir. Şiddetin, baba, oğul,
ağabey, kardeş, kayın valide, elti, kayınbaba, kayın birader ve öteki akrabalar tarafından da
gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu durum “aile mahremiyeti”, “ailenin iç meselesi”, ”ailevi mesele”
olarak algılandığından birçok gayr-i hukuki, gayr-i ahlaki ve gayr-i insani durum örtbas edilmekte ve
şiddete uğrayan kurban acı ve zulüm görmeye devam etmektedir. Bu yanlış ve gelenekçi anlayış
kadının aile içi şiddete yıllarca boyun eğmesine yol açmıştır. Şiddet, sonuçları ile bireylerin fiziksel
ya da psikolojik sağlığını derinden etkileyen bir yıkımdır. Bunun için, yasal düzenlemelere, koruyucu,
önleyici ve müdahale edici çalışmalara, şiddete uğrayan kurbanlara yönelik koruma ve destek
programlarına, öte yandan toplumsal duyarlılığın ve toplumsal bilincin arttırılmasına ve daha ahlaklı,
daha vicdanlı bireyler yetiştirilmesine öncelik verilmelidir. Bu alanda birçok kurum ve kuruluşun
işbirliğine ihtiyaç vardır.
|