Makale Özeti:
|
Mevcut makale, üst-anlatıların postmodern ölümlerinden sonraki dirilişinin, yeni, müteakip
devrin yükselişi için temel olarak hizmet ettiğini; ki bunun da post-postmodernizm
olarak bilindiği konusunu, ele almaktadır. Julian Barnes’in romanlarında, çok başarılı
bir biçimde tasvir edilen bu süreç incelenecektir. Kendi dibini kazması ironisi, umutsuzluğu,
kötümserliği ve ufukta görünen sonu ile postmodernizm çağı; dünyayı kopyaların ve
aşağılığın baskınlığı, melezlerin şöhreti, belirsizlik, yokluk ve anti-teorik sonuçsuzluk tarafından
karakterize edilmiş umutsuzluk içinde bıraktı. Dolayısıyla, doğal olan, insanoğ-
lunu bitmez tükenmez anlam boşluğundan kurtarmak için, üst anlatıların yeniden kurumlaşması
zorunlu bir takım çağrıları olarak meydana geliyor, ki doğal olanın bu belirişi,
ancak ütopik anlatıların başarısının ortaya çıkması ile güven duygusuna vesile olabilir.
Julian Barnes’ın kurgusu da aynı özellikleri barındırıyor. Bir çokları yazarın yapıtlarını
postmodernin tipik bir örneği olarak dikkate alırken, aslında böyle olmaktan oldukça uzak,
bunun ötesinde yazarın asıl vurgulamak istediği post-postmodernizm aşamasında anlam
farklılığının çeşitliliğine rağmen tek bir doğrunun varlığı, üst-anlatıların ve ‘fabülasyonun’
insanoğlunun yaşam sürecindeki rehberlik rolünün önemidir.
|