image.jpg

Derginin Adı: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi
Cilt: 2016/3
Sayı: 2
Makale Başlık: Postmodern Sanatın Anlamlandırılması ve Bireyin İç Huzursuzluğu
Makale Alternatif Dilde Başlık: Signification Of Postmodern Art And Indivıdual’s Internal Discomfort
Makale Eklenme Tarihi: 30.03.2017
Okunma Sayısı: 1
Makale Özeti: Sanat ortaya çıktığı zaman diliminden bu yana bir üst yapı kurumu olarak dönemlere göre değişkenlik gösteren işlevler üstlenmişti. Bilgi verme, tanıklık etme, algı yönetme, ifade etme, belgelendirme gibi pek çok nedenle yapılmış olan sanat eserlerini biliriz. Mağara dönemlerindeki büyücülerin, Ortaçağdaki din adamlarının, Rönesanstaki burjuva sınıfının, aristokrasinin ya da birey olarak sanatçının kendisinin sanattaki üretim şekillerinin nasıl belirleyicisi olduklarını okumuşuzdur. Bahsettiğimiz süreçten günümüze, postmodern kavramının tartışılmaya başladığı 20. yüzyılın ortalarına kadar sanatın temel olarak iki gerçeklik kavrayışından bahsedilmektedir. Bunlardan ilki taklittir, yaşamı ne kadar iyi yansıttığıdır. Çünkü algılar yoluyla elde edilen her bilginin kaynağı tanrıdır ve ona dayalı bir düzenin ürünüdürler. Gerçek olan oysa diğer şeyler onun taklididir. Ne kadar benzerse o denli iyidir. Zeuxis ve Parrhasius örneğini hatırlarız. İkincisi bireyin kendi gerçekliğinin yansıtılmasıdır. Rönesans ile birlikte hümanizmin, rasyonalizmin ve sonrasında determinizmin bireyi, aklı ve bilimi, gerçeği kavramadaki ana yapılar haline getirmesi ile tanrının yerini insan/birey almıştır. Ortaya çıkan eserin içeriği de bu doğrultuda olmuştur. Günümüzde ise bütün bunların dışında gerçeğin ne tanrının ne de bireyin merkeze alınmasıyla yapılamayacağı bir düşünce şekli olan postmodernist durum söz konusudur. Gerçeklik, eğer varsa kişiden kişiye, durumdan duruma ya da toplumdan topluma değişir. Dolayısıyla gerçeklik de rölatif/görece bir olgu durumundadır. Böylesi bir yapı zenginlik, karmaşa, kaos, simülasyon gibi kavramların beslediği; içi boş mu dolu mu muğlaklığında devasa bir postmodern bulanıklığın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Sanat da bu süreçte her türlü araç gereç ve her türlü yaklaşımın bir arada bulunabildiği ve dahası herkes tarafından yapılabilir bir yapıya dönüşmüştür. Bu alanda ortaya çıkan ürünlere kimse “bu sanat eseridir ya da değildir” diyememektedir. Çünkü rasyonalite ve determinizmin tanımlama ve tanımlayarak algılama şekli postmodernite tarafından kullanılamaz. “Walter Benjamin, günümüzde sanat yapıtlarında sınırsız sayıda mekanik yeniden üretim (Reproduktion) yoluyla ortadan kalkmakta olan ve giderek kalkan şeyin ne olduğunu sorgulamıştır. Benjamin'e göre, ortadan kalkmakta olan şey, sözcüğün en sağın anlamıyla "özgünlük'.' tür. Yeniden-yapım, sanat yapıtının özgünlüğünü yapan ana öğeyi, "burada ve şimdi olma"yı ortadan kaldırmaktadır. Yani sanatın biricik ve zorunlu ölçütü olarak özgünlükten söz etmek artık olanaksızlaşmaktadır.”(Frenzel, 1990, 78) Neyin gerçek olup olmadığını, neyin sanat olup olmadığını tartışmıyorsak ve bu olguları günümüz içindeki yeri bağlamında tanımlamıyorsak bu durumda neden bahsedilebilir? Her şey gerçek ve hiçbir şey gerçek değil önermesinin paradoksu içerisinde bireyin duyduğu iç huzursuzluğu ne dindirebilir? İnsan içgüdüsel olarak algıladıklarını anlamlandırarak ve kendinde bir tanım oluşturarak bilinemezliğin huzursuzluğundan kurtulabilir. Nitekim genel olarak postmodernizm dediğimiz bu yapıyı da tanımlamaya açıklamaya çalışmaktadır. Oysa ki postmodernizm tanımlamaların ya da büyük anlatıların dışında olduğunu söyleyerek, kendine bir tanımlamayla sınırlandırmakta sınır, sınırsızlıktır diyerek başka bir paradoksa sürüklemektedir.Yaklaşık yetmiş yıldır üretilen eserlere baktığımızda ne denli avangard olursa olsun artık klasikleşmiş ilk örneklerinin düşünce olarak yinelenmelerinden başka bir şey göremiyoruz. Bütün bunun sonucunda özne olarak insanın yaşamsal dengesini bulabilmesi gerekecektir. Adı her ne olursa olsun bireyin anlamlandırma içgüdüsü tüm karmaşık yapının mutlaka çözümlenmesi ve her ne kadar postmodernizm tanımlamalardan uzak da duruyor da görünse mutlak suretle yerini yeni bir yapıya bırakırken tanımlanmış ve belki de klasikleşmiş olacaktır.
Alternatif Dilde Özet: Art had taken on functions that show variability in different periods as a superstructure since the time period that had existed. We know art works that were created for several reasons such as to provide information, to testify, to manage perception, expression, and certification. We have read how the sorcerers in the cave periods, clerics in the Middle Ages, bourgeois class in the Renaissance, aristocracy or artist himself as an individual were determiners of the production types in art. From the above mentioned period until the mid-20th century when the concept of postmodern was first discussed, basically two perceptions of reality were mentioned. The first of these is imitation, how well it reflects the life. Because source of the any information that obtained through the senses is God and they are the product of a scheme based on that. If God is real other things are just the imitation of him. How much similar, that much good. We remember the Zeuxis and Parrhasius instance. The latter is the reflection of the individual's own reality. With Renaissance by humanism, rationalism and after determinism transforming wisdom and science as the main structures in appreciating reality, God was replaced with person/individual. Hence the content of resulting work was in this direction too. Today the postmodernist situation is the case that neither God nor individual is centralized. Reality if exists, changes person to person, case to case or society to society. Thus reality is a case of relative phenomenon. A structure like this caused such a gigantic equivocal postmodern turbidity that was fed by concepts such as prosperity, perplexity, chaos, and simulation. In this process art was converted to a structure that all kinds of tools and materials and approaches could coexist and moreover could be performed by anyone. Nobody can say “this is art or not” to the products that revealed in this era, because definition and perception by definition methodology used by rationalism and determinism is not used by postmodernity. “Walter Benjamin has questioned what is being vanishing or has gradually vanished by unlimited mechanical reproduction. According to Benjamin that being vanished is exactly originality. Reproduction destroys “being here and now” which is actually the main component of art work’s originality. So it impossible to talk about originality as the art’s unique and compulsory criteria anymore” (Frenzel, 1990, 78). If we don’t discuss what is real or unreal or what is art or what isn’t, and if we don’t describe these phenomenon in context of their place in today’s life, then what can we talk about? What can stop the individual’s internal discomfort in the paradox of everything is real and nothing is real statement. Man/Person can get rid of the discomfort of obscurity by instinctual signification of what they perceived and forming a selfdefinition. As a matter of fact tries to define and clarify the structure that we call postmodernism in general. However postmodernism makes a definition by saying that it was outside the definitions or the grand narratives. But it drugs us to another paradox by saying “defining the limit is unlimitedness”. When we look at the works of art produced in the past 70 years no matter how avant-garde they are, we cannot see anything else but the repetition of the first vintage examples. Consequently as a subject an individual is supposed to find his/her vital balance. Although postmodernism seems to stand away from identification, this confusing structure will be resolved, significated and maybe classical with resulting in the individual’s instinctional signification, whatever it is named.