Derginin Adı:
|
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi
|
Cilt:
|
2018/1
|
Sayı:
|
39
|
Makale Başlık:
|
Narrative Unreliability in The Good Soldier: A Tale of Passion
|
Makale Alternatif Dilde Başlık:
|
İyi Asker: Bir Tutku Hikayesi’nde Anlatı Güvenilmezliği
|
Makale Eklenme Tarihi:
|
20.07.2018
|
Okunma Sayısı:
|
1
|
Makale Özeti:
|
The Good Soldier: A Tale of Passion (TGS) by Ford Maddox Ford is one of the earliest examples of the Modernist Period in English Literature. Written in 1915 and set just before the Great War, the novel is about two couples, an aristocratic English couple (Edward and Leonora Ashburnham) and a wealthy American couple (John and Florence Dowell), who meet at a spa in Nauheim, Germany in 1904. John Dowell, as the involved first-person narrator, tells the story that revolves around Edward’s and Florence’s inability to remain faithful to their partners, Edward’s love affair with several women, Edward’s refusal to give up his idealized dream of living as a Victorian gentleman, and John Dowell’s struggle with how to interpret and narrate all these events. Although the themes of the novel are like typical Victorian issues, unlike its Victorian predecessors, the novel lacks omniscient narration and depends on frequent shifting of emotional impressions and views of its narrator. Thus, what makes the novel interesting and its interpretation difficult is the unconventional narrator who brings impressionistic storytelling into play as a narrative technique, and who, for the readers, offers this method as an alternative to changing social order, personal integrity and conventional novel form. The aim of this paper is to discuss how Dowell’s unreliable narrative technique creates a mimetic illusion which makes the reader an active participant in Dowell’s writing of the story.
|
Alternatif Dilde Özet:
|
Ford Maddox Ford'un İyi Asker: Bir Tutku Hikayesi adlı eseri İngiliz Edebiyatında Modernist Dönemin en erken örneklerinden biridir. 1915'te kaleme alınan ve Birinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde geçen roman, 1904 senesinde Almanya'nın Nauheim kentindeki bir kaplıcada yolları kesişen biri aristokrat İngiliz (Edward ve Leonora Ashburham), diğeri ise varlıklı Amerikan (Florence ve John Dowell) olmak üzere iki farklı çifti konu edinmektedir. Katılımcı birinci şahıs anlatıcı konumundaki John Dowell, Edward ve Florence'ın partnerlerine sadık kalmadaki başarısızlıklarını, Edward'ın farklı kadınlarla yaşadığı ilişkileri ve bir yandan da Viktoryen beyefendisi olma idealinden vazgeçmemekte diretmesini merkezine alan hikayeyi aktarmaktadır; ancak John Dowell aynı zamanda tüm bu olan biteni nasıl yorumlayacağına ve okurlara nasıl anlatacağına karar vermek için mücadele vermektedir. Romanda benimsenen temalar Viktorya dönemi romanındaki tipik meselelere benzese de, Viktorya dönemindeki öncülerinin aksine, romanda tanrısal bakış açısı bulunmamakta ve roman anlatıcısının duygusal izlenimleri ve bakış açılarında sıkça meydana gelen değişimlere göre şekillenmektedir. Böylece romanı ilginç kılan ve yorumlanmasını güçleştiren husus, izlenimci hikaye anlatımını bir anlatım tekniği olarak ortaya koyan ve bu yöntemi okurlara sosyal düzeni, kişisel bütünlüğü ve geleneksel roman formunu dönüştürecek bir alternatif olarak sunan alışılmadık anlatıcısıdır. Bu çalışmanın amacı; Dowell'in güvenilmez anlatıcı tekniği ile, öyküyü kaleme alma aşamasında okuru aktif bir katılımcıya dönüştüren mimetik yanılsamayı nasıl yarattığını ele almaktır.
|