Makale Özeti:
|
Öz: Liberalizm, ortaçağdaki yapının özgürlüklere doğru dönüĢmesiyle
birlikte, bireyin sosyal, siyasal ve ekonomik hayatını kısıtlayan,
sınırlandıran ve bu alanlardaki özgürlüğünü yok eden her türlü olguya
karĢı mücadeledir. Ortaçağdaki yapının dönüĢmesiyle birlikte evrensel
Hıristiyan dünyası yerine ulusal devletler ortaya çıkmıĢtır. Böylece
liberalizm kendisi için, üzerine oturacağı bir zemin bulmuĢtur. Tanrı‟nın
yerini akıl, papanın yerini rasyonel birey, feodal iliĢkilerin yerini bir
ülkenin uyrukluğu almıĢtır. Liberalizmin geliĢmesinde temelde iki eğilim
olduğunu görmekteyiz. Ġlki devleti anayasayla sınırlamayı öngören sınırlı
devlet anlayıĢı ile serbest piyasaya önem veren Laissez Faire‟ci (iktisadi
anlamda) ve negatif özgürlükçü, bireyci klasik liberalist anlayıĢtır.
Ġkincisi ise bazı özgürlüklerin ancak devlet eliyle anlamlı hale
getirilebileceğini öngören ve serbest piyasanın ortaya çıkardığı
dengesizlikleri sosyal önlemlerle gidermeye çalıĢan ve devletin olumlu
yöndeki müdahalelerini savunan pozitif özgürlükçü ve devlete önem
veren sosyal liberalist anlayıĢtır. Bu çalıĢmada klasik liberalist anlayıĢ ile
sosyal liberalist anlayıĢın yanı sıra neo-liberalist anlayıĢ üzerinde de
durulmuĢtur. Ayrıca temelde ekonomik hayatta olmak üzere toplumsal ve
siyasal hayatta da yaĢanan sorunlar ve bunların sonucunda ortaya çıkan
ihtiyaçlara göre bu üç görüĢün dönüĢümünden bahsedilmiĢtir. Dünyada
yaĢanan 1929 krizi ve sonrasındaki geliĢmeler klasik liberalizmi
dönüĢtürmüĢ ve ekonomiye devletin müdahalesi gerekli görülmüĢtür.
1970 ekonomik krizinde ise devletin müdahalesindeki aĢırılık nedeniyle
neo-liberalizm adıyla esasta klasik liberalizme dönüĢ yaĢanmıĢtır.
|