Makale Özeti:
|
Türk resmi imgesinin, kavram bazında yeterince netleşmeden günümüze ulaşan algının oluşamayışının en büyük nedeni topluma verilen sanat ve Türk sanatı öznelliğinin benimsetme çabasının yetersizliğinden doğar. Sonuçta, resim ve toplum hâlâ iç içe geçememiştir. Dışarıda ise durum farklıdır. Giotto’nun insan figürlerine karakter verme çalışmalarından, çağımıza kadar yüzyıllar boyu ışık, gölge, renk kavramlarına dayanan Avrupalı sanatçıların genlerinde oluşan kimlikli kültürel mirasa sahip fırçaları daha bilinçlidir. Üstelik Avrupa’da din faktörü, bizdeki anlayışın tam tersine, tasvirli resim anlatımını desteklemiştir. Tanzimat ve sonrası dönemde, sanatta aranılan yenilenme modelinin ibresi Batı’ya dönmesiyle birlikte, Cumhuriyet öncesi modern Türk resmi arayışları, Batı’daki 1800’lü yılların başlarında doğadaki birçok rengin birebir elde edilmesi ve bu yeni renklerin palette yerini alması sonucu, izlenimciliğin, durağancılığa tepki olarak doğması yıllarına rastlar. Yeni kurulan devletin çağdaşlaşma yolunda adım atabilmesi için örnek alabileceği sadece batı uygarlığı vardır. Ya da o dönemin düşüncesi budur. Hemen her konuda örnek alınan batının sanat alanında da ilgilenilmesi gereken bir konumunun varlığı bilinmektedir. Halk arasında çağdaş olma kavramı, batılı olma ile bir tutulmuş, hatta sadece sanatta değil gündelik hayatta da batılı formatında yaşama geçiş çabaları görülür. Aslında batılı yaşam tarzının benimsenmesi çabaları Cumhuriyet öncesi Osmanlı’da başlar. Türk sanatçısının sorunu, çağın sanat anlayışı ile birlikte batıya ayak uydurma ya da batılı gibi olabilme, yaşayabilme çabasının sonuçsuzluğudur. Batılı dünya görüşüyle, çağdaş sanat kavramları arasındaki ilişkiyi çözümleme arayışına giren sanatçı, çağdaş Türk resmi, çağdaşlaşma ve gelenek arasında sıkışıp kalmıştır. Batı paralelinde çağdaş olma isteği ile hareket eden Türk Resmi, sanat estetiği ve yeni resim tekniklerini öğrenmek zorundadır. 1930’larda natürmort ve peyzaj ressamlığı eleştirilmeye başlanırken yerine millî mücadele konuları ile birlikte inkılâpların tablolarda işlenmeye başlanması, dönemin gerekliliğidir. II. Dünya Savaşının sonlandığı yıllara kadar devletin halk önünde sanatın öncüsü olması görevini zaman içinde yerini sanatçının bireysel arayışlarına bırakmasıyla süreç devam eder. Devletin sanatın öncülüğü rolünden vazgeçmesi sanat camiasında aykırılıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çağdaş sanatçı, güdümlü sanatçı polemikleri, sanatın özgünselliğini yıkar. Yerini kavram karmaşasına ve bilinçsizce arayışlar alır. Kendi yolunu bulma çabasına giren Türk resmi, içinden geçtiği kaos ortamında çareyi yine batı kaynaklarında arar.
|