Makale Özeti:
|
Okun Türk Kültür Tarihindeki yaklaşık 3000 yıllık serüveni içinde en az bilinen dönemlerinden biri Ortaçağ zaman dilimidir. Bilhassa Anadolu Selçuklu dönemi okçuluğuna ilişkin bilinenler neredeyse yok denecek kadar azdır. Bazen bir sikkeye, bazen bir çini üzerindeki tasvire yansıyan okçulukla ilgili sınırlı veriler, bütünün anlaşılmasına imkân vermekten çok uzaktır. Ok ve yay, savaşın yanı sıra gündelik hayatın en önemli sosyal etkinliklerinden biri olan av sırasında kullanılması sebebiyle Türk Kültüründe önemini hiçbir dönem kaybetmemiştir. Kökleri MÖ. I.binlere uzanan Türk oku ve yayı, ulaştığı yüksek teknik kabiliyet ile zaman içinde tüm Asya’nın en etkili savaş aleti olmuştur. Ortaçağ okçuluğunun en önemli kaynakları risâlelerdir. Bunların en önemlileri ise Memluklu dönemine aittir. Ortaçağ’da otuzdan fazla okçulukla ilgili Arapça eser yazılmıştır. “Kitâb fî ‘İlm An-Nuşşâb” isimli Memluk Kıpçakçasıyla yazılmış 14.yy.a ait okçuluk kitabı, At-Tabarî ve Taybuga’nın risâleleri, 1500 yıllarına ait Arapça anonim ok risâlesi ve Mustafa Kanî Bey’in “Talhîs-i Rasâil ar-Rumât (Okçu El Kitaplarının Özeti)” bunların bazılarıdır. Osmanlı dönemine ait okçuluk risâleleri, okun morfolojik hususiyetlerini ayrıntılı bir şekilde ele alır. Gövde, gez ve temren olmak üzere başlıca üç ana bölümden oluşan Osmanlı okunun genellikle kamış veya ahşap malzemeden olan gövdesi, “tarz-ı has”, “şem”, ve “kiriş” şeklinde isimlendirilen üç farklı ‘endâm’da yapılırdı. Arkalık da denen gez kısmı, yay kirişinin yerleştirildiği bölüm olup, “adî”, “başpare” ve “bakkam” denilen üç çeşidi vardı. Temren ise okun uç kısmında hedefe giren metal veya kemik malzemeli kısımdır. Boynuz, kemik veya fildişinden yapılan ve genellikle menzil oklarında kullanılan uçlara ise ‘soya’ denirdi. Soya, metal temrenlerden farklı olarak okun gövdesinde hazırlanmış boşluğa yapıştırılarak takılırken metal temrenler, okun gövdesinin içine ısıtılıp çakılırdı. Ayrıca gövdenin temrenle birleştiği kısım, sinir sargı veya metal/kemik bileziklerle güçlendirilirdi. Bu çalışmada, okun belirli bir bölgesini ifade etmeye çalışan bir isim tamlaması (okucu) yerine, okçuluk tarihimizdeki bu özel tabir (temren) kullanılacaktır. Ayrıca, temrenin bölümlerinin isimlendirilmesinde de yine ok risâleleri temel alınacaktır. Buna göre temrenin okun gövdesine bağlandığı kısma, “temren iğnesi”, esas kesici, delici kısma “temren ağzı”, ağız ve iğne kısımlarının birleştiği ve sinir sargı sarılan kısma “bilezik” ve bilezik ile ağız kısım arasındaki bölüme “boyun” tabirleri kullanılacaktır. Temrenin şekli okun ne tür bir hedefe atılacağını belirler. Okun savaş, av, meşk/menzil (yarışma) ve idman (talim) olmak üzere dört ana kullanım sahası vardır. Osmanlı okları, fonksiyonlarına göre menzil, meşk, puta (hedef), idman, tirkeş (savaş) gibi farklı gruplara ayrılır. Dolayısıyla temrenin biçimini ve sınıflamasını da okun kullanılacağı yer belirler. Okçuluk risâlelerinde temrenlerin, genel olarak üç köşe, dört köşe, yuvarlak ve yassı şeklinde sınıflanıp, her birinin uzun veya kısa diye alt başlıklara ayrıldığı görülür. Konya-Beyşehir Gölü’nün güneybatı kıyısında, Anamas Dağı eteklerindeki alüvyon ovada, küçük bir kayalık tepe ile bronz çağı höyüğü çevresine yayılan Kubad-Abad, göl kıyısından –hatta göl üzerindeki adalardan- güneyindeki Anamas Dağı eteklerine kadar uzanan geniş sahada, onlarca yapıyı bünyesinde barındıran büyük bir şehir-saray’dır. Temrenler, Kubad-Abad metal buluntuları arasında sayıca en büyük gruplardan birini teşkil eder. Toplam 59 temren sayı itibariyle görece az, ancak tip çeşitliliği açısından zengindir. Temrenlerin tümü demir malzemedendir ve dövme tekniğinde imâl edilmişlerdir. Temrenler, Kubad-Abad Saray Külliyesinin tamamına yayılan dağınık bir dağılım gösterse de genel anlamda iki bölgede yoğunlaşır. Kubad-Abad’da ele geçen temrenlerin ağırlıkları 4.16.gr ile.13.77gr. arasında değişebilmekte, buna karşın kendi grupları içinde daha anlamlı ve düzenli ölçüler göstermektedir. Kubad-Abad Temrenleri, morfolojik açıdan dört başlık altında sınıflanmaktadır: Dörtgen, yuvarlak, yassı (üçgen) ve ucu küt biçimli temrenler. Bunların dışında dörtgen ve yassı temrenlerin birlikte düzenlendiği birleşik tip olarak isimlendirmeyi uygun gördüğümüz bir grup daha bulunmaktadır. Bu gruplamayı okçuluk literatüründeki gibi kendi içinde kısa ve uzun temrenler olarak alt başlıklarla detaylandırmaya imkân bulamadık. Kubad-Abad Sarayı temrenleri mevcut buluntulara dayanarak kabaca bu gruplarla karşımıza çıkmaktadır. Ancak Kubad-Abad Sarayında bugüne kadar bulunamamış başka Selçuklu temren tipleri de biliyoruz. Bunlardan hilal biçimli olanlar, morfolojik yapısıyla ilginç bir tiptir. IV.Kılıçarslan’a ait bir bakır dirhem’de, avlandığı anlaşılan atlı bir süvari figürünün kirişi çeken elinde biri atış halinde üç ok görülür. Buradaki okucu hilal biçimlidir. Anadolu Selçuklu Temrenleri için bilinen örneklerin ışığında kullanım yerlerini dayalı şu tipolojiyi sunabiliriz: 1) Dörtgen (Murabba/bız/bodkin) temrenler; zırhlı düşmana atılan ve kullanım sahası Roma dönemine kadar uzanan tip. 2) Yuvarlak temrenler; kalkan, zırh ve savaş giysilerine tesir edebilen temrenler. 3) Yassı (Yasıc/Müselles) temrenler; daha yaygın olarak Ortaçağ’da karşımıza çıkan zırhsız düşmana ve orta-büyük ölçekli hayvanlara atılan temrenler. 4) Hilal şekilli temrenler; orta ve küçük ölçekli av hayvanlarına –bilhassa kuş avı için- kullanılan temrenler. 5) Hedef veya idman temrenleri; ucu küt veya mermi biçimli olan küçük, hafif talim veya okçuluk yarışmalarında kullanılan temrenler. Grup sayılarının, örneklerin çoğalmasıyla artacağı açıktır
|