Makale Özeti:
|
Günümüzde üniversite bünyesinde ilahiyat eğitiminin sekülerlik veya dindarlık kaygıları üzerinden sıklıkla eleştiri konusu yapıldığı görülmektedir. Hatta son dönemlerde dini gerekçelerle üniversite sistemi içinde ilahiyat fakültelerinin varlığına karşı çıkanların farklı platformlarda, özellikle de sosyal medyada seslerini daha fazla duyurmaya çalıştıkları görülmektedir. Farklı platformlarda yürütülen tartışmalarsa çoğunlukla bilimsel temelden yoksun şekilde yürümektedir. Bu araştırmanın amacı ilahiyat fakültesi öğrencilerinin kampüste ilahiyat okumaya ilişkin görüşlerini belirleyerek yüksek din öğretimi-üniversite ikilemi üzerine yapılan değerlendirmelerin bilimsel bir zemine dayandırılmasına katkı sağlamaktır. Verilerin toplanmasında metafor/mecaz tekniği kullanılmıştır. Veriler, Nisan 2019’da Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 2-4 sınıflarında öğrenim gören 228 öğrenciden açık uçlu sorularla yazılı olarak toplanmıştır. Veri analizinde içerik analizi ve ki-kare tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonuçları öğrencilerin büyük kısmının (%73,2) kampüste ilahiyat okumaya ilişkin olumlu metaforlar ürettiklerini göstermiştir. Kampüste ilahiyat okumanın olumlu bir tecrübe olarak tanımlanmasında iyi yetişmeye imkân sağlama, gerçek hayatı tanıma ve dini temsil imkânı gibi gerekçeler öne çıkmaktadır. Açıktan ön lisans tamamlayarak ilahiyat eğitimine devam eden öğrencilerin de kampüste ilahiyat okumanın olumlu yönlerini öne çıkardığı belirlenmiştir.
Özet: Tarih boyunca yükseköğretim Doğuda medreseler, Batıda ise manastır okulları üzerinden yapılandırılırken son iki yüzyılda modern üniversite tarafından temsil edilmektedir. Medrese ve manastır okulları amaçları, epistemolojik ve pedagojik anlayışları, kurumsal yapıları ve ürettiği yaşam biçimi itibariyle dinsel kurumlardı. Dini otoriteye bağlı olan bu kurumların amacı insanı tanrı adına eğitirken bu eğitimi dine uygun olarak vermekti. Medrese ve manastır okullarının yerini alan üniversite ise ilk kurulduğu dönemler itibariyle devamı olduğu medrese ve manastır okulu geleneğinden farklı değildi. Batıda köklü üniversitelerin atası olarak kabul edilen ilk üniversite ve kolejler dini amaçlarla kurulmuş okullardı. Nitekim geçmişte dini amaçlarla kurulan batıdaki üniversitelerin pek çoğunun kilise ile gerek idari gerekse finansal bağları günümüzde de devam etmektedir. Diğer taraftan aydınlanma sonrası eğitim dini kurumların uhdesinde bir iş olmaktan çıkmış ve ulus devletler kendi ihtiyaçlarına uygun insan yetiştirmek için modern üniversiteler kurmuşlardır. Modern üniversite, insanı tanrı adına değil devlet ve ekonomi adına eğitmek ve toplumu mükemmelleştirmek için bilgi üretir ve yayar. Araştırmalar gerek kilise ile bağını devam ettiren üniversitelerin gerekse devlet üniversitelerinin sekülerleşmeden payını güçlü biçimde aldığını göstermektedir. Öte yandan kilise ile bağını devam ettiren üniversitelerde çok daha yoğun olmak üzere üniversitede din, farklı biçimlerde var olmaya devam etmektedir. Modern üniversitede din; teoloji ve dini araştırmalar programlarının yanı sıra akredite edilmiş öğrenci kulüpleri, kampüs rahipleri ve vaizleri, sosyal organizasyonlar vb. üzerinden kendine yer bulmaktadır.
Türkiye’de modern üniversitenin ilk örneği Darülfünun 1900 yılında kurulduğunda ilahiyat üç fakülteden birisi olarak yerini almıştır. Ancak yüksek din öğretimi için modern üniversitenin uygun bir yer olup olmadığı meselesi tartışılan bir mesele olmaya devam etmiştir. 1915 yılında ilahiyat, üniversite sistemi içinden çıkartılmış, 1924’te tekrar üniversite içerisinde bir ilahiyat fakültesi kurulmuş, 1933 yılında ise çağdaşlaşma tartışmaları eşliğinde üniversitede ilahiyat eğitimine son verilmiştir. 1949 yılında ilahiyat eğitimi tekrar üniversiteye kabul edilirken 1959 yılından itibaren de MEB’e bağlı Yüksek İslam Enstitüleri açılmıştır. 1982 yılında tüm yüksek din eğitimi kurumlarının üniversite sistemine dâhil edilmesine kadar geçen zamanda din eğitiminin üniversite içinde yer alması gündemi sıklıkla meşgul eden konulardan birisi olmuştur. Bu tartışmalarda ilginç olansa çeşitli kesimlerin laiklik bahanesi ile karşı çıkmasına karşın dindarların üniversite sistemine dâhil olmada ısrar etmeleridir. Daha ilginç olansa ilahiyat fakültelerinin sayısının son yıllarda artmasına karşın dindar kesimlerden üniversitenin dışında yüksek din eğitimi taleplerinin gelmesidir. Bunlar, medresenin ilahiyat eğitiminin alternatifi ya da tamamlayıcısı olabilmesi için, ilahiyat lisans tamamlama programı, açıktan ilahiyatın yaygınlaştırılmasını talep etmektedirler. Hatta son dönemlerde dini gerekçelerle üniversite sistemi içinde ilahiyat fakültelerinin varlığına karşı çıkanların farklı platformlarda, özellikle de sosyal medyada seslerini daha fazla duyurmaya çalıştıkları görülmektedir. Bu tür taleplerde bulunanlar iddialarını gerekçelendirmek için üniversitenin epistemolojik, pedagojik ve sosyal yaşam açısından din eğitimi için uygun bir yer olmadığını iddia etmektedirler. Ancak farklı platformlarda yürütülen tartışmalar çoğunlukla bilimsel temelden yoksun şekilde yürümektedir.
Bu araştırmanın amacı ilahiyat fakültesi öğrencilerinin kampüste ilahiyat okumaya ilişkin görüşlerini belirleyerek yüksek din öğretimi-üniversite ikilemi üzerine yapılan değerlendirmelerin bilimsel bir zemine dayandırılmasına katkı sağlamaktır. Bu çerçevede üç temel araştırma sorusu cevaplanmaya çalışılmıştır: (i) Öğrenciler kampüste ilahiyat okumanın olumlu mu yoksa olumsuz yönlerini mi daha çok ön plana çıkarmaktadır? (ii) Üretilen metaforlardan kampüste ilahiyat okumanın olumlu ya da olumsuz yönlerine ilişkin ne tür tecrübeler yansımaktadır? (iii) Kampüste ilahiyat okumaya olumlu ya da olumsuz yaklaşma açısından cinsiyet ve fakülteye kayıt olma biçimi (üniversite giriş sınavı, dikey geçiş sınavı, sınavsız geçiş) açısından fark bulunmakta mıdır? Verilerin toplanmasında metafor/mecaz tekniği kullanılmıştır. Veriler, Nisan 2019’da Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 2-4 sınıflarında öğrenim gören 228 öğrenciden açık uçlu sorularla yazılı olarak toplanmıştır. Veri analizinde içerik analizi ve ki-kare tekniği kullanılmıştır.
Araştırma sonuçları öğrencilerin büyük kısmının (%73,2) kampüste ilahiyat okumaya ilişkin olumlu metaforlar ürettiklerini göstermiştir. Kampüste ilahiyat okumanın olumlu bir tecrübe olarak tanımlanmasında iyi yetişmeye imkân sağlama, gerçek hayatı tanıma ve dini temsil imkânı gibi gerekçeler öne çıkmaktadır. Olumsuz metafor üretenlerin gerekçeleri arasında ise kampüs ortamının yozlaştırıcı etkisi, dışlanma ve dini bir ortamda eğitim görme isteği gibi gerekçeler öne çıkmaktadır. Açıktan ön lisans tamamlayarak ilahiyat eğitimine devam eden öğrencilerin de kampüste ilahiyat okumanın olumlu yönlerini öne çıkardığı belirlenmiştir. Sonuçlar üniversitede ilahiyat eğitimine ilişkin güçlü bir öğrenci desteğini göstermektedir.
Kanaatimizce ilahiyat fakültelerinin üniversite sistemi içerisinde yer alması konusunda son dönemde yürütülen tartışmaları modernizm ile karşılaşan dindarların genel eğilimleri üzerinden yorumlamak mümkündür. Bu anlamda araştırma sonuçlarımız önemli ipuçları vermektedir. Modernizm ile karşılaşan dindarlar genellikle üç yoldan birisini tercih etmişlerdir: gettolaşarak içe kapanma, modernle çatışma, dinin zaman ve mekan üstü mesajı ile modern insanın hayatına dokunmaya devam edebilmek için uzlaşıya dayalı bir yol arama. Gettolaşan ve çatışmayı tercih edenler modern olan her şeyi reddederken, uzlaşmacı olanlar bazı risklerine rağmen modern insan ve kurumlarla dini bir arada tutmanın yollarını aramaktadırlar. Araştırma sonuçlarımız göstermektedir ki; ilahiyat öğrencilerinin büyük kısmı kampüsün seküler ve yer yer zorlayıcı ortamına karşın üniversiteyi din eğitimi için fırsatlar sunan bir yer olarak kabul etmektedir. Bu durum onların dinin modern insan ve hayata kazandırabileceği güzellikler konusunda güçlü bir özgüvene sahip oldukları anlamına gelmektedir.
|